12 Mart 1971 Darbesi’nde öğrenciyiz; Kimi ev ev…
Kimi yurt yurt barınanlardan…
12 Eylül 1980 Darbesi’nde bir emek örgütünde yöneticiyiz;
Demokrasiyle özgürlükleri rafa kaldıran üniformalı faşistleri görenlerden…
Üniformalı faşistlerin, ülkenin başına ördüğü çorabın markasını bilenlerdeniz.
İşin icraat sahnesinde: Siyasal rozetli polislerle intikamcı vatandaşlar…
İç ve dış mihraklara bel bağlayan nice satılmış hainler vardı.
Bu adi piyonlar yüzünden, bizim de başımıza kirli çoraplar örüldü.
Basın-İş kolunda örgütlü olan sendikamızda, başkan olarak beni ve iki işyeri baş temsilcimizi önce karakola…
Sonra da Siyasi Şube’den Selimiye zindanlarına koydular.
O gün: Sıkı Yönetim Adli Müşavirliği’nin tutuklama kararını hayret ve ibretle karşılamıştık elbette.
Neyse… Her birimizi yeraltı zindanlarının ayrı ayrı koğuşlarındayız artık.
Orada kimler yoktu ki… Eski bakanlardan, senatörlerle vekillere… Belediye başkanlarından öğrencilerle emekçilere kadar herkes vardı.
Adli Müşavirlik hatasını anlar bizi bırakır diye beklerken:
Günler günleri kovalıyordu.
Koğuş arkadaşlarımızla dertleştikçe, ilginç olaylara şahit olup, kendimiz için gülüp geçiyorduk elbette. Çünkü orada oluş nedenimiz oldukça gereksizdi.
Sıra, koğuştakileri dinleyip Adli Müşavirliğe tek tek dilekçe yazmaya gelmişti.
80 yaşında bir amca anlatıyor: ‘’ Evladım bizim mahalleye su getirmek için komite kurulmuştu. Ben de o komitenin başvuru dilekçesine imza koymuştum. ‘Vay efendim sen misin komiteci?’ Deyip, beni önce karakola, sonra da buraya getirdiler. Su istemenin suç olduğunu nerden bileyim?’’
Amcaya bir yanlışlık olduğunu, kendisi için bir dilekçe yazacağımı söyledim.
Adli Müşavirliğe giden dilekçe sonrasında amcayı serbest bıraktılar. Giderken gözyaşlarını görüp, onu oraya kadar düşüren cahiller sürüsüne isyan ettik elbette.
Üniversite öğrencisi anlatıyor: ‘’Abi benim kitabın arasında Nazım Hikmet şiiri buldular ondan…
Şoför anlatıyor: ‘’ Kamyonla Kars’a gidiyordum. Polisler kimliğime baktı;‘’Gel bakayım’’ deyip getirdiler…
Öğretmen anlatıyor: ‘’ Ben niye geldiğimi bilmiyorum.’’
Anlatan anlatana.. Dilekçe üstüne dilekçe…
Adli Müşavirlik hemen hemen tümünü serbest bıraktı.
Yüzbaşıya sordum: ‘Neden böyle oluyor?’’
Yanıtı, ‘’Adli Müşavirlik çok yoğun, bunu bilen fırsatçılar da vatandaşı böyle böyle mağdur ediyor.’’ Şeklinde oldu.
Derken biz de çıktık; Ancak 4 hafta sonra…
Iğdır’a ailemi ziyarete gittim (1981). Kaymakam benimle görüşmek istediğini söylemişti.
Kendisini ziyaret edip konuşurken; İçeri giren bir hemşerimin uzattığı dilekçeyi okudu bana:
‘’ Bakın Hasan Bey, bu hemşeriniz bu dilekçeyle komşusunu şikâyet ediyor; ‘’Duvarı benim tarafıma geçmiş’’ diyor. Daha daha nice şikâyet dilekçeleri var elimde. Kelepçelenip götürülen vatandaşları TV’de görmüşler ya… Şimdi darbe dönemini fırsat bilip bizden de mağdur yaratmamızı bekliyorlar. Ama ben polisleri ve askerleri uyardım. Iğdır’da kimsenin canı yanmasın diye’’ dedi.
Aynı gün bir gazetede adım geçiyordu: ‘’Aranıyor!’’ diye.
Meğer 12 Eylül 1980 öncesi, bir paneldeki konuşmamı aleyhime suç delili olarak kullanmış bazı sivri akıllı polisler…
İstanbul’a geldim. Siyasi Şube’ye… Savcılığa derken… 3 Ay sonra normal mahkemeye çıktım.
Gerçekleri tek tek anlattım. Saygın yargıçlar hayretler içinde kalarak beraatıma karar verdiler.
YIL 2018.. Bugünkü tartışılan adaleti görüp, o günlere şöyle bir göz attım elbette.
O kadar çok mağdur olan oldu ki o 12 Eylül zulmünde; Kurunun yanında yaş misali…
Ölenler, yarım kalanlar, işinden ve de yuvasından olanları gördüm.
Ancak o günlerde, dik duruşuyla adalet bekçiliği yapan savcı ve hâkimlere de tanık oldum.
Bir yanda bunlar… Öte yanda can-başla koşturan saygın avukatlar vardı.
Ne adaletin terazisini eğip bükerlerdi. Ne de bildikleri doğrudan vazgeçerlerdi.
Elbette ki saygı ve sevgimiz bu insanca adalet dağıtanlaradır.
Elbette ki kurunun yanına yaşı da koyup, üniformalı faşizmin ekmeğine yağ sürenlere değildir.
O günlerde, nice saygın polis, savcı ve de hâkimler gibi, nice saygın mülki amirleri de görüp tanıdım; Tam da oturduğu koltuğun hakkını verenlerden…
Hem faşist darbeci askerlere rağmen gördüm.
Hem de kinci ve de intikamcı siyasal polislerle, kindar vatandaşlara rağmen gördüm.
Dahası, o günlerde sadece adaleti değil; Vicdanı, insafı ve de insana dair erdemi gördüm kimilerinde.
Özetle: Darbecilere rağmen adalete bekçilik yapanları…
Devleti, devlet adamı gibi yönetenleri gördüm.
2018’e yeni girdiğimiz bu günlerde: 12 Eylül 1980 Darbesi’nde dik duran o onurlu insanları,
bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.
Faşist darbecilere rağmen, milleti, devleti ve de adaleti savundukları için…
İyi ki 12 Eylül’de onlar da vardı.